Yazıları yazmaya başladım, ama bunca zaman kim olduğumuzu yazmadığım için, yazıları okuyan kuzenim bile “Aaa, bak birileri daha bizimkiler gibi kaçmış şehirden, acaba tanıyorlar mıdır birbirlerini?” diye düşünüp bana sorunca, çıktı olayın vahameti ortaya.
Ben Neptün. Şimdi beni tanımayanlarınız diyecek ki “Olur mu öyle isim, takma isim kullanmış”. Yok, öyle değil, gerçekten ismim Neptün. Babam, denizi çok seviyormuş, ismimi denizler tanrısı olan Neptün koymuş. Yani konunun gezegenle bir ilgisi yok. Haliyle, ben de ismimin hakkını vererek, tekne ve yat tasarımcısı oldum.
Yaptım mı? Yaptım, hala da yapıyorum. Dünyanın bir çok yerinde bir çok tekne yaptım. Bunun içinde 30m olanı da var 90m olanı da var. Burası profesyonel ortamımız olmadığı için, uzun uzun burada ne yaptığımı anlatmama gerek yok. Merak ederseniz bakın Google’a, ya da benim web sitemi ziyaret edebilirsiniz. www.neptunozis.com Bir noktada hep deniz, hep deniz bir yere kadar dedim, onun yanına, bir de mobilya ve ürün tasarımı ekledim. Dünyanın önemli markalarına mobilya çizmeye başladım. Bir kısmı satışa sunuldu, bir kısmı halen AR-GE aşamasında. Merak edenler için mobilya tasarımları ile ilgili web sitem de www.karredesign.net . İşimin inceliklerini bilince, başkaları da benim bildiğimi öğrensin diye, aynı zamanda üniversitelerde de hocalık yapıyorum.
Şimdi gelecek sorunuz, “Kardeşim, oradan nasıl hocalık yapıyorsun?” olacak en kısa haliyle cevap: “Bu sene ara verdim, seneye bakacağız”.
Gelelim, eşim Burcu’ya. Burcu, bizim Çin’de yaşadığımız dönemde (bizim bir de yaptığım bir tekne projesi sebebiyle bir Çin maceramız var, ama biraz geride kaldı artık onu size anlatmak bayat olur), yogaya merak sardı. Sonra döndük Türkiye’ye, burada yoga hocası olmak için eğitimini aldı, hatta hızını alamadı gitti bir de pilates hocası oldu. Ama işin hocalık kısmı yerine, kendi eğitmeni olan hocaların hocası Zeynep Aksoy ile çalışmaya başlayıp, onun eğitimlerini organize etmeye başladı. İşi telefon, internet. Burada fırtına olmadığı sürece, (fırtınada teknoloji patlıyor da), Burcu’nun işinde problem yok. Yeter ki telefonunun şarjı olsun.
Bir de hayatımızın baş aktörü Riva var. Bizim oğlan. Yine
“Aaa, öyle isim mi olur?” derken duyuyorum sizi. Olur abicim, koydum, oldu. “Peki anlamı ne?” diyeceksiniz, Nehrin denize döküldüğü yer, nehir kıyısı, hatta deniz kıyısı. Eski İngilizce’de nehir demek. Hani Fransız Rivierası derler ya, işte o kelime de Riva’dan geliyor. Yani yine denizle, suyla ilgili bir şey bulduk.
Kendisi, mimarlık, marangozluk, itfayecilik, tamircilik, motosiklet yarışçılığı mesleklerini icra etmekte. İnsanlıktan sıkıldığı zaman çita, timsah, at gibi çeşitli hayvan kimliklerine bürünmekte. Yalnız leoparlığı biraz zayıf, ağaca tırmanırken kıçından destek vermemiz gerekiyor. Burada da karınca yuvaları neden bozulmamalı, rezene, kekik bitkilerini yiyebilirsin ama her gördüğünü yeme, arı kovanlarına neden parmak sokulmaz konularında ihtisas yapıyor.
Kısaca bizi anlattım, artık daha yakınen tanışıyoruz, yazılarımızla daha da tanışacağız umarım.



Yorum Yazın